Ceza Hukuku
İnsanı diğer canlılardan ayıran temel özellik, şahsiyet sahibi olmasıdır. Şahsiyet, insanın kendi varlığının şuurunda olmasını, anlama yeteneği ve iradesiyle fiillerine hâkim olmasını ifade eder. İnsan bu özelliği itibari ile etrafında olayları ve olguları gözlemlemekte, bunlardan belirli sonuçlar çıkarmakta ve belli yargılara varmaktadır. İnsan çıkardığı bu sonuçlar ve vardığı yargılar çerçevesinde davranışlarını serbestçe yönlendirme hürriyetine sahiptir. Kısacası insan sahip olduğu bu özellikler nedeniyle davranışlarına hâkim olabilme yeteneğine sahiptir. Ancak insanın bu yeteneği doğal ve sosyal çevre şartları gibi dış etkilere, dürtüler gibi iç etkilere maruz kalmaktadır. Bu nedenle, insanın davranışlarına hâkim olabilme yeteneği etkilenebilmektedir.
İnsanın varoluş amacı, şahsiyetini serbestçe geliştirmek ve olgunluğa (tekâmül) eriştirmektir. İnsanın şahsiyetini tekâmül ettirmesi, muhatabı olduğu davranış kurallarına uygun bir şekilde yaşamını yönlendirmesiyle mümkündür. İnsanın varoluş amacı karşısında muhatabı olduğu davranış normlarına uygun hareket etme görevi ve yükümlülüğü söz konusudur. Davranış normları, mahiyetleri itibariyle insanın doğasıyla çelişmeyen, bütün insanlığın üzerinde fikir birliği içinde olduğu, devletin varlığına öngelen bir niteliğe sahip olan ve insanın kişiliğini tekâmül ettirebilmesi için konulmuş olan kurallar bütünüdür. Bu kurallar, insanın kişiliğini geliştirmesini mümkün kılan ölçütleri ve örnek davranışları belirlemektedir.
Davranış normları, muhatabı olan insanların davranışlarının değerlendirilmesi işlevini üstlenmiştir. Buna göre, davranış normlarına uygun olan davranış, doğru olan bir davranıştır. Buna karşılık, bu normlara aykırı olan davranış ise, değersiz olan, tasvip edilmeyen ve dolayısıyla haksızlık teşkil eden davranışlardır. Davranış normları, mahiyetleri itibariyle insanlara belli davranışlardan kaçınmayı veya belli davranışlarda bulunmayı buyurmaktadır. Belli davranışlarda bulunmamayı buyuran kurallara yasaklayıcı davranış normları; belli bir davranışı gerçekleştirmeyi emreden kurallara ise emredici davranış normaları adı verilir.
Görüldüğü gibi davranış normları, doğası gereği topluluk halinde yaşayan insanları muhatap alan kurallardan oluşmaktadır. Bu yönü nedeniyle, davranış normlarına toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar da denilmektedir. Din kuralları, ahlak kuralları ve hukuk kuralları; toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar denildiğinde öncelikle akla gelen davranış normlarındandır. İnsanlığın varoluş sürecinde, bu kurallara örf ve adet kuralları ile görgü kuralları da eklenmiştir. Davranış normları, bir gereklilik, bir yükümlülük ifade etmektedir. Şahsiyet sahibi bir varlık olarak davranışlarını tayin etme serbestîsine sahip olan insan bakımından, bu normlara uygun hareket etmek mecburiyetinden bahsedilemez. Ancak insanın şahsiyetini tekâmül ettirebilmesi bakımından böyle bir görevi vardır. İnsanın böyle bir görevinin bulunması dolayısıyla, muhatabı olduğu davranış normlarına aykırı davranması halinde sorumluluğu gündeme gelecektir.
İnsan, davranış normlarına aykırı davranışı ile diğer bir kimsenin hukukunu ihlâl etmemiş ise, ahlaki sorumluluğundan bahsedilir. Buna karşılık davranış normuna aykırılık başkasının hukukunu ihlâl ediyorsa, bu kişiye karşı sorumluluğundan bahsedilecektir. Bu gibi hallerde hukuki sorumluluk söz konusudur. Hukuki sorumluluk; belli bir kişinin hukukunun ihlâl edilmesi dolayısıyla bu kişiye karşı olabileceği gibi (özel hukuk sorumluluğu); hukuk toplumundaki düzenin bozulmasına sebebiyet verilen hallerde ise, toplumu oluşturan herkese karşı olacaktır (kamu hukuku sorumluluğu). Örneğin, kişi, diğer bir kişiyle akdetmiş olduğu sözleşmenin gereği olarak kendi üzerine düşen borcu ifa etmediği zaman, bu kişinin hukukunu ihlâl eden bir haksızlığı gerçekleştirmiş olmaktadır. Buna karşılık, bir kişi, bir diğer kişiyi öldürdüğü zaman, öldürülenin hukukunu ihlâl etmekte, ancak daha da önemlisi hukuk toplumunda hâkim olan düzeni bozan bir haksızlığı gerçekleştirmiş olmaktadır.
İnsan; muhatabı olduğu davranış normlarına aykırı hareket ettiğinde haksızlık teşkil eden bir fiili gerçekleştirmiş olmaktadır. Böyle bir haksızlık gerçekleştiğinde ise, bu haksızlığı gerçekleştiren kişi hakkında sorumluluğun gereği olarak bir yaptırım uygulanacaktır. Uygulanacak yaptırım, gerçekleştirilen haksızlıkla bir kişinin hukukunun ihlâl edildiği hallerde tazminat sorumluluğu veya aynen ifa olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna karşılık, gerçekleştirilen haksızlıkla kamu düzeninin ihlâl edildiği hallerde ise, ceza hukuku yaptırımlarının uygulanması söz konusu olabilecektir. Uygulanacak olan ceza hukuku yaptırımları ise, ceza ve güvenlik tedbirlerinden ibarettir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, kişinin muhatabı olduğu davranış normlarına aykırılık oluşturan davranışı bir haksızlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla, her suç bir haksızlıktır. Ancak her haksızlık bir suç değildir. Suç teşkil eden haksızlıklar, karşılığında ceza hukuku yaptırımı öngörülmüş olanlardır. İşte bu ders kapsamında, suç teşkil eden bir haksızlığın varlığından bahsedilebilmesi için varlığı gerekli olan unsurlar ile bunların karşılığında uygulanacak olan yaptırımlara ilişkin düzenlemeler ana hatları itibariyle ortaya konulmaya çalışılacaktır. Daha sonra, hayata karşı suçlar, vücut dokunulmazlığına karşı suçlar ve malvarlığına karşı suçlar ana hatları itibariyle açıklanacaktır. Ancak daha önce, ceza hukukunun fonksiyonu, ceza hukukuna yön veren temel ilkeler, ceza hukukunun hukuk sistemi içerisindeki yeri, ceza hukukunun kaynakları ve kaynaklar arasındaki ilişkinin ele alınması gerekmektedir.
Ceza Hukukunun İşlevi ;
- Toplumsal yaşam, insanlar için bir zorunluluktur; insan, yaratılışı gereği yaşamını tek başına değil, toplum içinde sürdürür. Toplumun varlığını sürüdürebilmesi ise, ancak belli kurallara uyulmasıyla mümkün olabilir. Toplumsal yaşam, insana bir takım yükümlülükler getirmekte ve bu yükümlülükler, emir ya da yasak şeklinde toplumsal yaşamı düzenleyen kurallarda somutlaşmaktadır.
- Tüm hukuk kurallarının amacı, toplumsal düzeni sağlamaktır. Diğer hukuk disiplinleri gibi, ceza hukuku da kendi araçlarıyla bu genel amaca hizmet eder. Ceza hukuku, örneğin “kimseyi öldürme!”, “başkasının malını çalma!” şeklinde emir ya da yasak ihtiva eden normlar ve bu normların ihlâli halinde uygulanacak olan yaptırımlarla toplumsal düzeni korumayı amaçlar. Buna göre, ceza hukukunun temel işlevi; toplumsal yaşam bakımından hayati önem taşıyan değerlerin ihlâlini suç olarak tanımlamak ve bunlar karşılığında uygulanacak olan yaptırımları belirlemektir. Devlet, toplumsal düzeni koruma görevini, ceza hukuku kuralları olmaksızın etkin bir şekilde yerine getiremez.
- 5237 sayılı TCK’nın 1. maddesinde kanunun amacı şu şekilde ifade edilmiştir: “Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için, ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.”